4 Şubat 2011 Cuma

dos gardenias


iki gardenya çiçeği sana sevgilim; sana onlarla söylüyorum seni sevdiğimi; iyi bak onlara sevgilim; çünkü onlar bizim kalplerimiz...

yıllar içinde verilen gardenyalar... vazolara koyamadıklarımızdan, bahçelerde bulamadıklarımızdan dizilmiş ıssız bir bahçeye solmadan duruyorlar. İçimde bir yerde tuttuğum deniz kıyısı, dalgaların sesinin perdeleri usul usul uçuşturduğu yaz akşamlarında aydınlatmaların ay ışığından ibaret olduğu bir evin ahşap zemininde çıplak ayaklarla dolaştığım anın durdurduğu zamanda solmadan duruyorlar. üzerimde şifondan beyaz bir elbiseyle asla giymediğim saten beyaz terliklerimin durduğu pembe sardunyaların saksısının yanında kimsenin bilmediği bir anahtar saklıyorum. Saçlarımdaki deniz tuzunu yıkamadan geceyi güne kavuştururken kollarımda kalan tuz gün ışığından parlıyor. Sabah beşin o eşsiz rüzgarında sana sarılıyorum.
O ev hiçbir şehirde, hiçbir ülkede değil. Ve hiçbir kıyıya-koya- açılmıyor pencereleri. geziyor arsızca gezegenler boyu su bulunan ve bir su damlasının hayat verdiği her yerde.

Ah sevgilim içim sıkılıyor- kolera günlerinde aşkta kafeste bırakılmış bir kuş gibi çırpınıyor yüreğim. Kafesim kırmızı ve yeşil bir dalda asılı. Kırmızı ve yeşilin muhteşem zıtlığı içinde kendimin ne renk olduğunu bilemez haldeyim. Mektuplar boyu atmak isterken kalbim, sokaklara çıktığımda nefessizim. Yeşillerin arasındaki beyaz gardenyaların beyazlığı kadar yalnızım. bir su damlası gelmiş taç yapraklarımdan birine; ağlıyorum sandı arının biri. ağlamıyorum. yalnızca gardenyaları soldurmamak için yaşıyorum.
http://www.youtube.com/watch?v=rublV5LQ5Ds