25 Aralık 2016 Pazar

Biricik kızıma....

Canım kızım Ayda,


Geçen yıl bugün, bu saatlerde, kapıda bavulum, içimde heyecan, karnımda sen vardın.. Bir gece sonra karnımda değil, yanımda uyuyacak olmanın düşüncesi beni hem şaşırtıyor, hem de çokça kez dinlenilip de uykusuz anlarda sürekli kafada dönüp duran şarkılar gibi aklımdan çıkmıyordu. Tüm bunlara rağmen, o gece evde olan, baban, anneannen, teyzen ve dedenden inanılmaz bir biçimde rahattım. Sabaha karşı, soğuk, hatta buz gibi Ankara'ya uyandığımızda susuz kalacak olmanın verdiği kaygı dışında bir endişe duymuyordum. Oysa babam bile, hamileliğimi sanki hamileliğimin son günü dehşetle farketmişçesine benim bir anne olacağıma halen inanamıyordu. Sanıyorum hastanede ameliyat önlüğünü giyip de onların yanından, sana kavuşmak için ayrıldığımda artık tamamen farketmişlerdir. Hatta anneannen öyle bir farketti ki seni kucağıma aldığım ilk saatleri, o da heyecandan  bayılarak acilde geçirdi. Görüyorsun işte Ayda bugünün yıldızı bile ben olamadım (!) Emzirme hemşiresinin seni kucağıma çırılçıplak verişi ve aman ha iyi bak, bir daha anlatamam, bebeğin emme gücü kuvveti yerinde, ememezse senin suçun deyip gidişi dışında bir olumsuzluk hatırlamıyorum. Şu an gözümün önüne gelen, sağı solu şeffaf bir beşikteki uyuyuşun, hastanede geçirdiğimiz iki gece boyunca babanın oturduğu/uzandığı yerden en ufak sesinle, dizlerini bile kırpmadan zıplayışı, hastanenin verdiği üzüm hoşafının tadı, minik ellerin, babanın gözlerin rahatsız olmasın diye cep telefonunun feneri ve pet şişe kullanarak yaptığı süper fantastik gece lambamız, seni emmek için uyandırmaya çalışırken çok tatlı yabancı uyruklu gece hemşiresinin emebilmen için "haydi bakalım uyan, sofrada uyumak olmaz" deyişi... Şimdiye kadar yazdıklarım benim hikayem- ki ben bir yıldır elime kendi hikayemi yazmak için kalem almadım. İlk defa bu kadar uzak kaldım yazmaktan. Çünkü ben 1 yıl boyunca, her gün, her an seni yazdım, seni çizdim, seni boyadım, seni okudum kızım. Ben böyle bir şiiri daha önce hiç okumamış; hiç yazmamıştım. Oysa hepimiz bir anneden doğuyoruz dünyaya ve dünyaya gelen büyüyor teyzelerin dediği gibi. Fakat işte, nasılsa bu hadise dünyanın en sır
adışı olgusuymuş gibi yaşanıyor. Ben bu 1 yıl boyunca sanki tüm bildiklerimi unuttum da yeniden öğrendim. Her şeyi seninle yapmayı... Sağ elimi, sol elimi, sağ kolumu, sol kolumu, ayaklarımı, bacaklarımı, daha saymayayım işte tüm vücudumu, ayağa kalkmayı, ayakta durmayı, yürümeyi, güçsüz sandığım sol kolumla seni tutup sağ kolumla her işi becermeyi, mesafeleri, genişlikleri, darlıkları-bir arabanın arka koltuğunda hooop emzirmeyi, türlü şekle girerek alt değiştirmeyi, uçak koltuklarında kucakta seninle gitmeyi, 30000 fit irtifada emzirirken yandan gelen suyu içmeyi, hastanelerde genellikle sakin bir insanken sana aşı yapılırken veya kan alınırken panikten ölmemeyi, hemşirelerin siz dışarı çıkın lafına uymayı, evin içinde birlikte emeklerken yerleri, köşeleri ve eş zamanlı olarak telefonla konuşmayı, yatakta asla dönmeden uyumayı, 15 dakikada bir uyuyup yeniden dalmayı, sabırlı olmayı- saatlerce evden çıkmadan durmayı, haftalarca senden ayrı bir saatim bile olmadan kendim olmayı, dünyanın içinde bulunduğu berbat ve çok acı koşullarda bir anne olarak selim kalmayı... En çok da sevmeyi öğrendim kızım ve belki de şükretmeyi..
Peki ya ben? Hep kendini anlatıyorsun diyeceksin?
Sen, yazının bu kısmını yazdığım şu saatlerde (sabah 08:53) doğmak için hazırdın ancak bunu bilmiyordun. Birazdan doğacaksın. İlk önce siyaha yakın koyu renkli saçlarını göreceğim sadece. Sonra seni götürecekler. Seni görmek için dakikaları sayacağım.
Babana, babaannene benziyorsun. Hatta babanın küçüğüsün. Hep istediğim gibi çekik gözlüsün. Çok tatlısın.
Bir noel bebeğisin. İlk yılbaşını da 2016'da yaşadın. Teyzenin aldığı özel bir elbisen bile vardı. Ailecek birlikteydik.
Çok çok 1 hafta 10 günlüğüne geniş ailemiz yanımızdaydı. Sonra sen ben baban kaldık. Sana alıştık.. Çok huysuz bir bebek değildin, birinci ayınla 40. günün arasında huzursuz gecelerin oldu. İlk günler seni hastaneye kilo kontrolüne götürmemiz ve özellikle bir gün çok ağlaman dışında ilk ayın zor geçmedi.
Baban da işe başladıktan sonra seninle ben 2. aydan itibaren yalnız kaldık. Emip uyuduğun için bu dönemde senin için bir fotoğraf albümü bile hazırlayabildim. Tek derdim evde zaman zaman sessizlikten ve yalnızlıktan sıkılıyor olmamdı. Sonrasında giderek evin içinde uyuduğun yerler, uyku sürelerin, yeme içme alışkanlıkların değişti. Fakat birlikteliğimiz değişmedi. Hala sen ve ben müthiş bir ikiliyiz. Her ne kadar beni mutlu edecek yüzlerce şey yapsan da ve her an beni şaşırtsan da gerek anneliğin, gerek evde alışmadığım kadar zaman geçirmenin ve henüz iş hayatına dönmemiş olmamın, gerekse ülkemizin içinde bulunduğu vahim sebebiyle zaman zaman mutsuzluğa ve umutsuzluğa kapılıyorum. Fakat inan bana, kendimi toparlamak konusunda epey hız kazandım. Seninle ben her geçen gün büyüyoruz! Neyse ki ben sadece yaşlanıyorum ve vücut itibariyle eski halime neredeyse döndüm.

İşte senin fiziksel gelişiminin mihenk taşları:
Sağa sola epey erken döndün. 3 bilemedin 4 aylıktın. Ama yine de favori uyku pozisyonun sırt üstüydü ve hatta o yüzden kafan düzleşti diye endişe ettik Neyse ki şimdi düzeldi.
İlk dişin 6 aylıkken çıktı. Şu an 4 üst 4 alt olmak üzere 8 dişin var. Vuhuuu süper hızlısın Ayda! İlk başta üst iki dişin çift çıktı ve araları boşluktu. Pek şanslı olacağına inanıldı. Dişlerine bayılıyoruz.
7 aylıkken kendi kendine güzel güzel oturuyordun.
10 aylıkken tam olarak jet hızıyla emekliyordun. Bu gelişmenin üstüne anneannenlerin iki katlı evine gitmemiz de işleri bi hayli zorlaştırdı.
11 aylıkken tutunarak ayakta durmaya başladın. Şimdi ise sıralıyorsun. Televizyon ünitesinin favori alanın olmasına şaşmamalı.
Doğumundan bu yana çok "cool"-havalı- ve ciddi bir kız olmana rağmen süper hızlı ve hareketlisin. Bu nedenle ana baban olmamıza rağmen seni adamakıllı bi kucağımızda sevemedik. 30 saniye içinde yere inmek istiyorsun.
İlk sözcüklerin "haydi" ve "ayda" ve anneydi. Di'li geçmiş zamanla söylüyorum çünkü çok erken bu sözcükleri söyleyip (galiba 6 aylıktın) bizi ve doktorunu şaşırtmana rağmen şimdi kafana eserse söylüyorsun. Bir ara her şeye Ayda diyordun. Şimdi oyuncaklarına kendini tanımak için ;) İyi ki kolay söylenen bir isim koymuşuz.
Her ne kadar zor gülen bir bebektiysen de kahkahaların kimse de yok. Valla herkesi inandırmak için videoya bile çektik kahkaha attığını. Ama ben yine de senin o Mimar Sinan Modern Dans Bölümü öğrencisi kılığını yerim!
Israrla sana hoşgeldin paşam diyen manav ve kız mı bu diyen teyzeler amcalar, bizim kızımız çekik gözlü bir tatlılık tamam mı!


Yeme içme alışkanlıkların: 

Pek iştahlı değilsin, anne sütü favorin. Yer zaman senin için farketmez. Ancak emdiğin en ilginç yer Alaçatı'daki çok tarz bir kafe olan Kûlt adlı bir kafeydi ve saat gece 11.30 civarıydı. Orada ne işiniz vardı diyebilirsin. Ne yapalım seninle ilk tatilimizdi, kaldığımız otelin bahçesinde düğün vardı  ve gürültüden uyuyamazsın diye bulduğumuz çözüm de anlaşılan o ki pek mantıklı değildi. Yanından araba bile geçen dar sokağın ortasında aşırı tarz koltuklarımızda oturup (o kadar hip ki menüsü bile kopartılmış koli mukavvasından sen düşün) yan taraftaki sinema yönetmenlerinden oluşun grubun sohbetine kulak misafiri olurken, acayip bitkilerin karışımından oluşan soğuk çaylarımız tam da yeni gelmişken... Önlüğümü çıkardım ve üzerinme gelen araba farına rağmen analığıma devam ettim. Bu da böyle bir anımız işte. Diğer favori yiyeceklerin zaman içinde değişti ancak ağzını açtığın yemekler arasında büyük büyük babaannenin tarhana çorbası, yoğurtlu çorba, palamut ızgara ve ben hayatımda hiç yumurta yemediğim halde yumurta yer alıyor. Haa unutmadan her sabah sana yumurta yedirmek de benim için önemli bir adım oldu. Yumurtadan tiksinmemeyi-hala çabalasam da- bu yaşımda öğrenmiş oldum. 5 aylıkken yoğurdu kendi kaşığınla yemeğene rağmen şu an dudağına deyse ağlıyorsun. Kendi kaşığınla hevesle yemek yemeye başlamana rağmen şimdi kaşığı görünce çoğunlukla kafanı çevirmen harika!

Seyahatlerin:
3. ayından itibaren seyahatler başladı. Aslına bakarken sen en büyük ilk seyahatini benim karnımdayken yaptın. Made in USA bi bebek olduğun için daha miniminnacıkken New York'tan İstanbul'a oradan da Ankara'ya uçakla geldin.
Sonrasında birkaç kez İstanbul'a gitmem dışında, sen karnımdayken bir de Bodrum'a gittik.
Doğumundan sonra gittiğin iller bu 1 yıl içinde(sırasıyla)  İstanbul (ilk gidişin 3.ayındaydı), Afyon (4.ay), Zonguldak (4.ay), Kuzuluk-Adapazarı (5. ay) , İstanbul (6. ay), Ilgaz (Çankırı)  ve Kastamonu (7.ay), Çeşme- Urla-İzmir (8.ay), İstanbul (10 ve 11. ayında)
Kullandığın taşıtlar: araba, İstanbul sarı dolmuş, vapur, uçak (toplu taşımamız Ankara'da kötü olduğundan henüz Ankara'da metroya ya da otobüse binemedin)

Müzik zevkin:
Ayda'cığım, doğmadan evvel latin ezgileriyle kıvıran sen, doğduktan sonra müzik konusunda farklı tercihlere sahip oldun. Önceleri anneannenin katkılarıyla bombilibilibom ve samanyolu ve oy tombulum tombulum şarkılarını sevdin ve klasik ninnilerle uyuyacağına gülüp kahkaha attın. Sonradan sevdiğin şarkılar sırasıyla kırmızı balık, babanın katkılarıyla bir yıl boyunca popüler olan Türk popunun temsilcilerinin seslendirdiği güzide (!) eserler (uzun lafın kısası, okyanus, sığamıyorum, tatlıyla balla, cevapsız çınlama). Benim çabalarımla farklı eserlerle tanışma fırsatın olsa da ve klasik müzik eserleri olan müzikli kitaplara bayılsan da dans etmeni ve alkışlarla eşlik etmeni sağlayan genelde bu şarkılar oluyor. Müzik konusunda Selami deden de bağlamasıyla  katkı sağladı ve seni türkülerle tanıştırdı. Onlara gittiğimizde bağlamayı gösterip çalmasını istiyor ve en çok bir mumdur, iki mumdur türküsünü seviyor ve dans ediyorsun. Kulağının ayırt ettiği ve hangi odada olursan ol duyduğun yere gittiğin sesler arasında Kalben (Haydi Söyle) Haluk Bilginer ve hadi baba kamu spotunun piyano sesi var.
Bu konuda seni yetiştirme çabamız babanla benim çocukluk orglarımızla devam ediyor. Baban yaslı gittim şen geldim ekolü olsa da ben yeni eserlerle her zaman karşındayım. Yine bir gülnihal falan (!) Blok flüt de cabası. Anneannen, ben ve baban trio bile yaptık. Hatta Süper babayı bile çaldık yeteneğimizi sen düşün.

Yüreğime indirdiğin anlar:

Ahhh keşke olmasaydı ama sanıyorum en büyük korkumu aynı yatak üzerinde olmamıza rağmen gözümün önünde saniyeler içinde balıklama bir şekilde yataktan düşmen sırasında yaşadım. Emeklemeye ilk başladığın günlerdi. asla ve asla altını değiştirirken durmuyordun ve seni en az 6-7 kere kaçışından geri döndürüp bezini ancak bağlayabiliyordum. Yalnızdım ve sen ağlamadan saniyeler önce şok içinde tavana bakarken aklımdan oldum. Senin ağlaman bitip de benim ağlamam durmadığında benim ağlamamı komiklik sanıp gülmenle bir nefes aldım fakat kalbimin atış hızı saatlerce normale dönmedi.
Bunun dışında iki kez sebepsiz yere nefesin kesilerek ağladın. Artık bilmiyorum bebeklere görünen şeylerden mi (!) ;) yoksa haftasına çıkan dişlerinin acısından mıydı
Bir kez de İstanbul'da ilacını içmemek için kaçarken dengeni kaybettin ve dişin dudağını kesti. Olayın ne olduğunu fark etmeden hemen önce ağzından kan geldiğini görünce ve eş zamanlı olarak nefesin kesilerek ağlaman ve Zeki dedenin, anneannenin ve teyzenin sana dar alanda ilaç içirdiğimi ve her şeyin bu yüzden olduğuna dair gazabını işitince de bir kez daha yüreğime indi. Allahım beterinden korusun.  Senden çok benim ağlamam baban için çok zor oluyor.

Günlük eğlencelerin:

Çamaşır sepetinde sallanmak
Salıncağa binmek
Camdan bakıp kuşlara gülmek
Çamaşır demirine çorap asmaya çalışmaca (evet doğru çok çamaşır asıyoruz)
balkon kapısının camına vurma ve dışardaki rüzgar güllerine üfürerek döndürmeme bakma
çekmece boşaltmaca
annenin "hayır"larını sırıtarak sınama
sehpalardan oluşan tünelden geçme
buzdolabının içinde vakit geçirmece
buzdolabı üstü magnetlere bakmaca ve alıp atıp kırmaca
annenin çeşitli şarkılara klip çekmesini izlemece

Şu an için sevdiğin oyuncaklar/nesneler
tüm kitaplar (bir numara)
müzikli kitaplar (özellikle)
her ne hikmetse tez notlarım ve tez okumalarım
Zeki dedenin aldığı winnie the pooh
panda
babanın NY'ta sevgililer gününde aldığı "I wanna kiss you all over" şarkısı söyeleyen yeşil kurbağa (wuhuuu)


İşte şimdilik böyle. Bu yazıyı bile tamamlamam 24 saatlik bir süreci kapsıyor. Şu an 25.12.2016 ve 00.37. Dün bu saatlerde yazmaya başlamıştım. Az sonra uyanacağını düşünüyorum. Yine o eşsiz kokunu içime çekeceğim. Geçen yıl bugün bu saatlerde çok soğuk bir kış gününde Gazi Hastanesi'nin biraz kirli biraz buğulu camlarından dışarıyı göremiyor; biraz sırt biraz dikiş ağrısıyla gözlerimi kırpmadan seni izliyordum. Baban ise karşımdaki koltukta öylece duruyor her isteğime koşuyordu. İlk gecemizde üçümüzdük ve ara sıra gelen hemşireler geceyi ve odanın ısısını bölüyordu. Bir de senin ışığın. Ay ışığım benim... Geceyi aydınlatanım. Seni seviyorum Ayda'm; ponçiğimiz, zeytinimiz... İYİ Kİ DOĞDUN!

Annen Gözde Ç.