31 Ocak 2009 Cumartesi

BU-GÜN-OL

bugün olmadı
olmadı bugün
ve ne içim kuru bir dal gibi yalnız
ne dudaklarım damağım dilim kuru
susuzluğundan
ne de ağladım nefesim daralırken
sokaklarında terk edilmiş bir sabahın...

sekiz otuz beşte odamın penceresinin kenarında
ciyaklayan bir martının
camlardan geçmeyen sesi kadar
çaresiz;
sadece baktım
ve benden geriye
parmak izim kaldı camda
ve senden; bir siyah zeytin çekirdeği
kahvaltı masasında...

Gözde Ç.

30 Ocak 2009 Cuma

neden yine yeniden yolculuk?


Yollar yollar yollar...

Bir biletle başlar her şey. Belki çok daha öncesinde. Bir düşünce düşer beyninizdeki heyecan rahmine ve her kıvrımında ince ince dolanmaya başlar zihnimizin. Yola çıkma fikri neden bu kadar caziptir? Kimileri için ürkütücü, telaşa düşürücü, hatta günler öncesinden endişeye sebebiyet veren yolculuk, kimileri için dünyanın en karşı konulmaz duygusu aşk gibi heyecan vericidir? Bugünkü konumuz bu sevgili okuyucularım.
Yola çıkmak, yolda olmayı benimsemektir bir bakıma. Yolda olmak hareket halinde olmaktır. Durmamaktır. Huzursuzluktur. Bilinmezliğe gebedir, karşılaşmalara ve tanışmalara... Zorlamadır bir anlamda; bedeninizi ve bedeninizle birlikte giysilerinizden çok sizi saran hayallerinizi, hayal kırıklıklarınızı, içinizi alt üst eden kasırgaları da alır yola çıkarsınızdır.

Yoldayken herkes bir başınadır. Bir başınalık yoldayken mi caziptir-herkese karşı bu kadar korumasız ve herkese karşı bu kadar açıkken...

Yalnızdır yollar da, çünkü yalnızların geçtikleridir onlar... Değiştikçe mekan, yalnızlığı da değişir insanın.. Her kilometre başka bir yalnızlık, başka bir ufuk getirir. Ay bir sağınızdadır, bir solunuzda yolculukta... Güneş doğar da batar da. Ve belki bir gün, biri çıkar yan koltukta. Siz 39, o 40 numara. Ve değiştikçe yalnızlıkları örtüşebilir. İşte belki yollar bu yüzden caziptir. En saf halimizle açıkken dünyaya, BENi BEN gibi gören birini görme olasılığını yaşattığı için...

Haydi Yeniden yollara...