27 Haziran 2012 Çarşamba

ters fosfor böceğinin günce çabası

bir zamanlar çok umrumda olan şeylerin ve insanların artık umrumda olmamasına pek fazla şahitlik ettiğimi söyleyemem. Ancak böyle bir durum başıma geldiğinde de ne yapacağını bilemez oluyor insan. Hiçbir şey yapmayayım en iyisi diyorsun. Aklına klasik olarak gelen ve beyninde büyük harflerle yazılmış "WC" tabelasına yöneliyormuş hissi vermekten öteye gitmeyen mahrem savaşlar kuruyorsun yıllanmış, şaraplaşmış ve artık şapşallıktan öteye gitmeyen düşlerinle. Niye wc tabelası diyecek olursanız insan çişi gelince nerde olursa olsun bu yanyana gelmiş iki harfi nasıl güzel tarıyorsa, sidik kesesi yerine kalbi hüsranlarla dolup taştığında bu wc tabelası görevi gören düşlere sığınıyor. Şimdi yaş gelmiş 30'a bazı millet ikinci çocuklarda, beşinci "TİK"lerde, bazı milletlerin de hiç bu dünyalarda eteği astarı yok takılmalarda, orda burda şurda sen hala "ne aptalım ya" ben peşindesin. Olmuyor tabii arkadaş. Ne oluyor ki? Sürreal şeyer oluyor hayatta, coğrafyamızda yol çöküyor, çöken yol- üç boyutlu çizilen resimler gibi- bi adamı yutuyor falan. Bunlar oluyor. Olan da bu yani. Olmaması daha makbul bence. Neyse şimdi benim bu hoş kokulu, cifli vimli bir o kadar da marclı paspaslı wc lerimde çokça ayna var bi kere. O "klozet" denen şey var ya. Yalnızca içine sıçtığın şey olmakla kalmayıp biraz da şıkından. Ne demiş gavur bu "closet" kelimesi için: "a state or condition of secrecy, privacy, obscurity" . Yani ben sana bence türkçesini şettireyim: inzivaya, kendine, gizine çekildiğin hal durum falan fiş mekan. Tabii bu wc nin temas ettiği watercloset ten farklı anacım ama bakma sen iş düşler olunca bu kısaltma bence iş görür. Öf işte ya bildiğin yere sığınasın geliyo. Kaçayım diyorsun. Bu sürreal ülkeden kendi filli, fil güzellik yarışmalı hint renkli dünyama. Turuncumu alayım morumu alayım. Yalnız olayım diyorsun. Çamaşır makinasına her şeyi boyayacağını bile bile hint işi bir şalı atıp, bildiğin sonuca sıkma işi bittiğinde şaşırmak gibi varsın atayım kendimi diyorsun. Da olmuyor o iş öyle yine. Sen de basit ve yerde bir hamleyle ters dönüp çabalayan fosfor böceği gibi, öyle olduğun yerde, hiç değilse tersken ölmeyeyim, başım göğe dönük öleyim diye çırpınıp duruyorsun.

3 yorum:

  1. bence o düş ülkelerimize gün içerisinde fark etmediğimiz zamanlarda da kaçıkaçıveriyoruz. hatta belki o kadar çok defa yapıyoruz ki bunu, gerçekliğimizi de sıklıkla bu düşümüz üzerinden algılıyor, kuruyoruz. belki bu yüzden bi türlü tamamen kaçıp kurtulamadığımızı hissediyoruz - çoktan kaçmış gitmiş ve kendi düşümüzün içinde kaybolmuş olduğumuz için. oldu mu? bence oldu. en azından şu an için.

    YanıtlaSil
  2. gerçekliğin düşler üzerinden kurulması kadar kaybolmuş olma ve kaybolmuşluktan kurtulma isteği bana çok ilginç geliyor. bu durumda belki ikircikli olan bilinçli bir kayıplıktan yarı bilinçli bir kurtulamama halinin de sürekli kurgulanıyor olması. belki de kaybolmayı seviyoruzdur şikayet etsek de

    YanıtlaSil
  3. insan ruhu bu yorumlar kadar kıvrımlı ise de sade cümleler onu daha iyi anlatır.. bunuel yapımlarını çok sevsem de kıvrıntılı gelir..düş ile gerçeklik arasında gider gelir o da filmlerinde.. phantom of liberty popülerdir.. ama discrete charm of bourgeosis de on numara beş yıldızdır.. imajı godard da serer lakk diye.. onu daha çok severim.. iki cümle yeter derdimi anlatmaya.. anlamazsa bu kadarla, 'foreign' etiketiyle labella gitsin..
    sıkma sen canını.. bi çay iç şöyle güzelce.. kahve de olur.. bilinçli de içsen olur.. yarı bilinçli de.. ama mutlaka yanında seni anlayan biri olsun.. 'olma halleri' bile yalnız başına itici..
    z.

    YanıtlaSil