Her şey annemle telefonla konuşurken ellerden bahsetmesiyle başladı. "Markette çalışan kasiyer kızların ellerinden bahseden bir yazı yazmak isterdim" dedi. Yaz o zaman dedim. Ben kelimeleri bir araya getirmeyi senin kadar iyi yapamıyorum dedi. Markette çalışan kızların ellerinde kolonya ve dezenfektan sürmekten hayır kalmamış dedi... Kimlerin elleri iş yüzünden bu hale geliyor? Aklımdan hızla çalışan elleri geçirdim... İşleri ellerine bağlı olan pek çok insanı, elleri hep katır kutur, kuru ve çatlak olanları.. Bu ayrı yazmam gereken bir hikaye.. Gün içinde elleri düşündüm. Ellerime baktım... Dezenfektan sürmek, 20 saniye yıkamak, parmak aralarını köpürtmek, çatlaklara bakmak, kuruyan yerlerine krem sürmek, kanayan bazı yerlerini tedavi etmek... Ellerin dokunarak mikroplarla, virüslerle temas etmek dışındaki anlamlarını, el ele tutuşmayı, el ele tutuşmanın türlü anlamları aklıma geldi; sonra artık sokakta el ele dolaşan insanları neredeyse hiç görmediğim... Bu sebeple, ertesi sabah uyandığımda kafamda acaba el ele dolaşmak ne zaman çıktı? İnsanlar ne zamandan beri, bir çift olduğunda el ele tutuşuyor? sorusu geldi. İşte bu yazı da öyle çıktı...
Birine yakınlık duyduğunda, etkilendiğinde, ona olan sevgini ve bağlılığını göstermek istediğinde içten gelen isteklerden biri el ele tutuşmak.. Filmlerde birbirine yakınlaşmakta olanların birbirine ilgisinin beklenen ilk göstergesi, gün batışıyla, manzarayla eşlikli sunulan, iç yumuşatan, ısıtan bir temsil...
Çocukluğuma dair, annemin biriktirdiği dergilerden kesilen görselleri, kartpostalları incelediğim günler aklıma geldi. Onlarda ortak bir temsil vardı. Arkadan görünen 1970'lerde sevgililiği anlatmak için el ele yürüyen gün batışını ortasına alan çiftler, bankta oturup ele ele tutuşanlar...
Romantik bir ilişkinin mihenk taşı olmak konusunda gözler kadar olmasa da birbirinin dudaklarına kenetlenmeden önce yakınlaşmaların temsil edildiği ve pat diye görüntülerin kesildiği filmlerde el ele tutuşmak, izleyiciye "hah işte oldu, sonunda birbirlerine açıldılar " dedirten o an...
El ele tutuşmanın estetize edilmesi yeni bir olgu değil. Batı toplumlarında evlilik için birinin onayını almak, el ile, elini almak ile çok ilişkili olduğundan, farklı temsillerini de bulmak mümkün..
Örneğin orta çağda, "fede" ve "gimmel" yüzükleri adı verilen yüzükler mevcutmuş. Yüzüklerin isimleri de "mani in fede" Latince'den geliyor ve "hands in faith" anlamına geliyormuş. Gimmel de ikizler anlamına... Yani kenetlenmiş eller yüzüklerde temsil ederek, birbirine olan bağlılığı temsil ediyormuş. Her ne kadar dostluk yüzükleri olsalar da ortaçağın sonlarına doğru bu yüzükler nişan/evlilik yüzükleri olarak da kullanılmış. 17, 18. ve 19. yüzyılda bu yüzükler bağlılığın bir nişanesi olarak kullanılan bu yüzüklerde zaman zaman iki elin ortasında bir sevginin bir işareti olarak kalp de yer almış, ya da kişilerin isimleri yazılmış. Bugün örneklerine müze koleksiyonlarından (bkz: Victoria and Albert Museum) ulaşılan bu yüzükler hakkında detaylı bir makale için bkz: https://www.antiqueanimaljewelry.com/post/a-language-of-connection-hand-symbolism-in-jewelry
Resim sanatında da el ele tutuşmanın romantik bir bağlılığın simgesi olarak çokça kullanıldığını görmek mümkün.. El ele tutuşan çiftler genelde doğada, bir deniz kıyısında ya da güzel bir bahçede çiçekler arasında, kırlarda, gün batımında, yani özetle doğanın güzelliğini vurgulayan bir mekanda, aşkınlığı hissettiğimiz anlarda resmedilmiş..
Tüm bunların yanında neden ele ele tutuşuruz sorusu ve cevaplar hala geçerli. Bu konuda çok sayıda bilimsel çalışma var. Dokunmayla birlikte salgılanan oksitosin ile el ele tutuşmanın hem mental hem de fiziksel sağlığa yararı, bağlılığın ve güven duygusunun tesis edilmesi için önemli bir iletişim aracı olması, cildimizin çok hassas bir organ olması sebebiyle ele ele tutuşmanın sinir sistemini destekleyici olması, fiziksel acı çeken birini yatıştırması, acısını hafifletmesi, üzgün olan, kaygılı olan birine iyi gelmesi, stresini azaltması, insanın sevdiğiyle aynı anda aynı hisleri hissetmesini sağlaması, çocukluktan öğrenilen bir davranış olması ve özellikle anne babaların çocuklarına gösterdikleri ilginin, onları güvende ve yakında tuttuklarının göstergesi olması, başparmakla işaret parmağı arasında yer alan "hegu point" adı verilen alanın acıyı ve ağrıyı azaltması gibi... (hızlı ve popüler okumalar için bkz: https://www.cosmopolitan.com/uk/love-sex/relationships/a30686646/holding-hands/ ve https://www.bustle.com/articles/163928-why-do-we-hold-hands-5-reasons-according-to-science)Bu temsilleri gördükçe, el ele tutuşmanın kendisi sürse de bağlamın, yani belki de bizi çevreleyen yaşantının artık o kadar büyülü olmadığını düşünmek mümkün. Günlük yaşamda İstanbul gibi bir kentte, trafik, gürültü, kirlilik gibi pek çok etmenin olduğu şehir yaşamında güzelliği fark etmek ve yaşayabilmek için şehrin içinden çıkmak ya da kıyılara çekilmek ve denize ve tarihe kavuşmak gerekiyor... Gerçi el ele tutuşmak için etrafın da güzel olması gerekmiyor ama şu geldiğimiz noktada bedenin, tutkuların, isteklerin sesini duymak giderek güçleşiyor. Bedene de sahip olduğumuz bir nesneymiş gibi yaklaşıyoruz çoğunlukla.. Beden-ruh bütünlüğü giderek cılız bir sese dönüşüyor gibi geliyor bana.
Her şeyde olduğu gibi el ele tutuşmak da içinde bulunduğumuz toplumdan, kültürden, politikadan bağımsız değil... Toplumsal yaşam dönüştükçe, kendimizi ifade etme biçimimiz, bedenimizle, sevdiklerimizle kurduğumuz ilişki biçimimiz, bağlılığı ve yakınlığı, dostluğu, aşkı, ilgiyi, güveni gösterme biçimlerimiz de değişiyor. Makro ölçekte pandemi, bedenlerimizle kurduğumuz ilişkiyi çarpıcı bir biçimde değiştirdi. Dolayısıyla günlük yaşamda kurduğumuz ilişkilerde de ellerle sürdürdüğümüz iletişimde de dönüşümler oluyor. Örneğin tokalaşmak da pandemi ile birlikte sıklığı azalan bir davranış oldu. Öte yandan, şehir yaşantısında yer alan ve görülen, pek çok sosyalleşme biçimi, ev ortamına taşındı. Türkiye özelinde, kültürel iklimi etkileyen değişen pek çok faktörün elbette, günlük yaşamda neler görüp neler göremediğimizle de doğrudan ilişkisi var..
Diliyorum ülkenin geldiği noktada şiddetin her türlüsü gösterilerek temsil edilirken, sevginin temsilleri giderek örtülü yaşanan bir alana taşınmaz ve biz kent hayatında bağlılığın timsali olan el ele tutuşmayı, sarılmayı, öpüşmeyi görmeye devam ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder