I.
Kurşun kalemleri açtığımda sivrildi.
Şimdi elimde,
içine uç kaçmış bir kalemtıraş kaldı geriye.
Başka bir kalemin ucuyla dahi ittirip açamadığım
ve örselenmiş bir yalnızlık
bazen küt bazen kırık.
Senin yalnızlığınsa, kurumuş keçeli bir kalem
mor bir akşam vakti,
dağınık kağıtlar arasında,
ucu açık kalmış belli ki.
Oysa kırtasiye gibi kokardım ilk başları
ilkokul kokulu silgileri gibi-
sildiklerinden çok kokusu hafızada kalan
kalem kutunun yıldız parçası-
başkalarına ödünç bile vermeye kıyamayıp
teneffüse sabredemeyip derste kokladığın.
Sahi neyi sildik biz beraber?
II.
Tükenmez kalem var ise, tükenir kalem de var bundan böyle demişti
bir çocuk dahi
o vakitten sonra tüm "kurşun kalem"lerin adı "tükenir kalem" oldu
zaten yanlış yönlendiriyordu herkesi, kurşun bile değildi içindeki
Tükenmezin leke yapan kötü itibarı tükenmezliğinin önüne geçmiş
kimse demiyor ki doğru tutsaydın da leke yapmasaydı
ama yok illa düşünülecek bundan böyle tükenmezin lekesini çıkarmanın üç kolay yolu
pek de kolay olmuyor-
mavi sabun, aseton ya da arıtıcı deterjan
ama söyleyeyim çıkmıyor öyle kanepe koltuktan
Ötekinin de bir başkası tarafından silinebilecek olması,
bozuyor yıllarca dayanabilecek olmasının verdiği itibarı
yakında zaten kalmaz siler yazı yazmayı teknolojik icatlar kökünden.
Tükenir mi tükenmez mi derken,
sahi neyi, neyle yazdık biz beraber?
Defterler aldık sert kapaklı, korunaklı
çizgili, kareli ve 1. hamur kağıtlı
desenli, takvimli, düz ve bazense renkli ancak çokça siyah kapaklı
içleri boş kalmış desem yine ben kabahatli
yine kafiyeye bağladık işi belli
Şimdi oturup neyi sileceğimi düşünmeli
Hani neredeydi senin o kokulu silgi?