4 Ağustos 2009 Salı

otogar (1)

üstü başı sidik kokusu
kış mevsimi gibi gelse de görüntüsü
yazın sıcağında kavrulmuş hayvancıklar gibi
bitli ve tozlu
sudan yoksun teni, pislikten daha da ağarmış saçları
yırtık pantolonun arkasından görünen buruşuk kıçıyla
deli bi adamdı hasan
deliliği hani öyle kafayı bulup çılgınlaşanlardan değil
hayatın delirttiklerinden
sağdan geleni sola taşır
soldan geleni sağa otobüs garında
hatta bazen kimse taşıtmaz ona yükünü
bavullarına pislik bulaşır diye
olsun, o zaten hayatın bütünü pisliğini görmüş
buna mı aldırış edecek
koydu ekmeğini bu hasan
bardaktan mısırcıların, plastik çaycı bardakların
bütün gün izlediği
evsiz otogar hanedanlığının
bir numaralı başkentine
çıkış kapısı sekizin karşısındaki
demirden sandalyelerin üstüne
kiminin kıçı değer kiminin aşı işte
aldırış etmedi bu
bir de güzel açtı mı yoğurdunu
o yırtık pantolonun neresinden çıkardığı bilinmeyen
çakısıyla
bir aldı bir koydu ekmeğini
yük taşırcasına
bir güzel de yedimi sana
ne kadar uzak bakan gözler ona
tam karşısındalar olsa olsa

bir zamanlar karısı varmış bu hasanın
hatta çocukmuş bu hasan bir zamanlar
tenekelerden top yaparmış kendine
"hasan kırarım bacağını ha gelirsem oraya!" diyen
bir anası bile varmış
bir anasını hatırlar arasıra
bir hiç varmadığı karısını zaten
ikisinin adı da hülya
hülya taşınır bir bavuldan diğer bavula
hülya ki ne hülya
bir lüleburgaz da bir karsta
dili de dönmez lüle demeye
ama bir gider bir gelir

durdu o akşam hasan
kars'tan sabaha karşı beşte gelen otobüsün
dip bucağına dikildi
hülya gelecek diye
otobüsten tıngır mıngır inerlerken
hasan otobüsün bordolu koltuklarına baktı durdu
bulamadı hülyasını
çıkıştı şoföre
naptınız karıma diye fışkırdı
şoför de kekeme
ke ke ke ke ne hülyası be kardeşim dedi
gitsene işine
hülyayı ver bana dedi
asıldı mı adamın boynuna
o çelimsiz kollar bu kadar mı güçlü olur
alaşağı etti adamı
adam yerdeki bavullarla bir oldu
güçlükle doğruldu adam
girişecek oldu hasana
hasanın gözleri kor
pişirir baktığını
zorla soluk aldı dili,kulağı, burnu
büyüdü büyüdü küçüldü
kurudu kurudu karardı ağzının içi
çakısının ucu hülya oldu
eli avucu kolu bedeni hülyayla doldu
soktu karnına karnına bıçağı
yığıldı şoför
gittiği kilometrelerin on katı serildi yere
hasanın gözleri köz
hülya lüleburgaz'da orda olmasa bursa'da orda
olmasa benim içimde ulan dedi
aha bak dedi
sapladı bıçağı kendi karnına
yere serildi
oracıkta da kaldı
daha dökülmeden kuruyan kanı yayıla yayıla
tekerlerin altına uzandı

hasan öldü; hülya hayatta kaldı
her yolcunun bavulundan çıkar oldu
kimsenin taşımadığı bavulların içini doldurdu
hülya güzel
hülya ap ak
hülyanın ökçeleri bile pespembe aydınlıktan
teni su,
nefesi çiçek
gözleri derin
bakıp da çıkamazsın

Hülya gelir hasan gibilere sığınır
iyi ki de gelir
sırılsıklam eder adamı terden
bakışlarıyla
hülya gündoğumu gibi doğar
otogarın üstünden
dokunmasa da deler geçer
ve bilir onu taşımak isteyenleri
sağdan sola, soldan sağa
olmadı yukarıdan aşağıya,
aşağıdan yukarıya
hülya bu nerde olduğu belli olmaz
ya da hasan gibi
görünmez bir adam, ilk baktığında...

3 yorum:

  1. Çok ama çok güzel olmuş, otogarları, özellikle de sabaha karşı o çiğ haliyle, o yorgun haliyle sevenlere selam olsun.

    YanıtlaSil
  2. Rüya Hülya, Hülya rüya...

    Her bavula göz ilistirilmis, nazar deymesin diye degil, gözdem icini gorsun, disindan baksin, bize hülyali kelimeleriyle anlatsin diye...

    YanıtlaSil
  3. eline, diline, gozune saglik gozdem! iyi ki varsin...

    YanıtlaSil