19 Ekim 2010 Salı

domates biber patlıcandan hikayeler



Çocukluğumuzun videosuyla göz dolduran eserlerinden birinde özne konumunda olduğundan beri domatese olan hayranlığım artmıştır. Bir zamanların sokaklarda kilolarca satmak için kamyonlara yüklenen sevgili domatesi; sebze mi meyve mi tartışmalarından arta kalan zamanlarında endüstriyel bir ürüne dönüştü. Önce ev hanımlarının gönlünü çalan "kübik doğranmış domates" haliyle çalışan kadınların ellerini kokutmaktan vazgeçerek tencerelere konserve kutularından döküldü, sonra ketçap olup makarnalarımızın vazgeçilmez tadı, patates kızartmalarımızın yandaşı oldu, üstümüze sıçrayarak komedi filmi tadında korku esprilerimize konuk oldu.

Benim, dediğim gibi domatese hayranlığım büyüktür. Doğranmışına pek kurban olmam ama rendesinin içine bastım mı limonu, sirkeyi, nar ekşisini ve zeytinyağını bir de doğradım mı içine ekmeği bayılmazsam iyidir. Bir de babamın salatasının en vazgeçilmezidir. Hatta bu domates yüzünden salatanın suyuna elimle ekmek bandığım için eğitimim sırasında halalarımdan birinden azar işitmişimdir ve çatal kullanmam konusunda uyarılmışımdır ki hiç unutmam. Her salataya banışımda içimde büyür.
Öte yandan, çocukluğumun evde yalnız geçen günlerinde annem işten gelene kadar evde yemek yoksa en sevdiğim dostum salçadır. Ki o da bidliğiniz üzere domatesten yapılır. Çıkarırım salça kavanozunu buzdolabından. Bir güzel kızdırırım tereyağını ya da herhangi bir yağı. İçine iki kaşık salça. O da biraz kavrulduktan sonra biraz nane serpiştiririm. İşte çocuk yemeğim. Biricik domatesim...
Çocukluğumun gezilerinden birinde Çanakkale'den aldığımız bir domatesle kokusunun da ne denli güzel olabileceğini yaşadıktan sonra bunca yıldır alırken kokladığım... Rengine zaten hiçbir diyeceğim yok. Kırmızının yuvarlak bir formla buluşmasının en güzel örneğidir.
Şimdi herkes onu ne yazık ki artan fiyatıyla anıyor. Biz şehir insanları onu küçük yeşil dalından koparmaktan aciz ve uzak olduğumuzdan bize "domates" diye verilen her şeyi tüketmek zorunda kaldığımızdan onu piyasada aldığı değerle tanıyoruz. Annemizin kilolarca alıp rendeleyip kışa hazırladığı, uzunca dayansın diye içine bebe asprini atılan domatesleri; kadınları biraraya getiren ve salça yaparken türlü hikayelere vesile olan domatesleri,menemen etrafında herkesi biaraya getiren ama adı bile anılmayanı; şimdi sadece kral ve kraliçelerin mi oldu? Hatırlarsanız evdeki biber yetmediyse dolma diye domates doldurulurdu hatta kesilir de dolmanın üstüne süs diye kapatılırdı.
Küçük kamyonetleri özledim ben. Yığın yığın ve hiç bitmeyecekmiş gibi duran domates, biber, patlıcan, patates ve soğanı... Öyle marketin bir köşesinde yarısı darbelenmiş, daha olgunlaşmadan koparılmış haliyle zavallı duran domatesleri değil..
kim hasta ettiyse domateslerimizi kim onları sadece zenginlere mal ettiyse hesap versin! Kim çocukluk yemeklerimizi, hikayelerimizi, biranda karnımızı doyuran ve hiç kaybetmeyecekmişiz gibi dokunduğumuz kırmızımızı bizden aldıysa bize geri versin...
Domates de bizi özlüyor biliyorum!

1 yorum:

  1. özlediğimiz doğal kokulu domatesler burnumda tüttü resmen yazını okurken. eline sağlık. banmaya devam.
    : )zg

    YanıtlaSil