Böyle blogçuluk olmaz olsun arkadaş! Tabii ama geç olsun güç olmasın dedim geri döndüm. Geçen yılki performansımın olmayışının sebebi yaklaşık bir ayda doktora tezi yazmam. İkinci ayda aynı tezi tekrar yazmam. Üçüncü ay içinde de kırk yıllık işim olan öğrencilikten mezun olmamdır. Oturup "kjdksncucjwndcjkwndcsjncsj" böyle bile yapsan bir ay kafayı yersin o kadar sayfa ben de birazcık yemiş bulundum. Nihayet, alakasız sayfaları fıttıdı fıttıdı telefondan parmaklarla kaydırmak yerine, titreyen parmak sendromu, bağırışla klavyeyi tükrüklemek sendromundan nasibini alan leptopla arayı düzelttim. Karşısına geçtim. Bugün size, ezberyazan* bir seyahatimizinden kesitler sunacağım. İlk olarak "ezberyazan" kavramını açıklayacağım (nokta). İkinci olarak sizi Orlando'ya götüreceğim (nokta). Üçüncü olarak da Allah ne verdiyse onu anlatacağım (nokta mı ünlem mi iki nokta üstüste ve parantez mi karar veremedim). (Şaka len şaka böyle bir iki üç tıp olmayacak söz)
Malumunuz Amerika'dayım. Sömestr tatili geldi çattı. Ne yapak? Ne yapak? diyeee diyeee, uzun düşünceler ve araştırmalarım (!) sonucunda çok enteresan (!) bir yol haritası çizerek yaklaşık 1500 (tamamen atıyorum) Türk öğrenci ve ailesinin kış tatilinde yapmakta olduğu Florida seyahatine karar verdik. Belli bir noktaya gidip oradan güneye inme fikriyle kendimizi yeni yılın ilk haftasında kendimizi Orlando Havalimanı'nda ağlayan, zıplayan ve koltukları yalayan çocuklar ve çıldırmış, Mickey şapkalı anneleri ve Shrek şapkalı babaları ve yüzlerce bebek arabasının ortasında bulduk. Sıfırın altı bilmem kaç derece sabahın köründe palto, eldiven, atkı, içlik kombinasyonundan 3.5 saatlik uykuyla 28 dereceye inmişsin. İlk önce bi içlikten, atletten kurtulacaksın derken yarım saat, araba kiralarken eyalet sisteminin gazabına uğrayıp sigorta migorta çözeyim derken bir saat havaalanını güzeeeeelce bir çözdük.
|
Lake Eola |
Orlando daha evvel bilen, gezen, gören arkadaşların da belirttikleri üzere "valla Orlando'da hiçbir şey yok" tadında bir ortam amma ve lakin havaalanı manzaralarından da anlaşılacağı üzere, çoluk çocuk aileyi eğlendirelim, bir pipet, bir galon da renkli buzla dolarları kitleyelim cinsinden bir memleket. Su parkı olsun, disneyi olsun, universalı olsun, alışveriş merkezi olsun hep burada. Ancak ekşici arkadaşlar sağ olsun, yazmışlar biz de araştırmacı otuzlu yaşçılık olarak bu şehirde nirelere varsak diye birkaç akşam ayırdığımızdan Lake Eola'da piknik yapmak, Winter Park'ta zengin evi görmek gibilerinden sıralanan detayları bir kenara not etmiş idik.
|
Lake Eola, papağanlar ve çocuklar |
Şehir merkezi neresidir acep derken kendimizi bulduğumuz yer meğersem Lake Eola imiş. Göller bölgesinde kurulu bu şehirde merkezi bu göl kenarında taa sabahın dördünde evde hazırladığımız sandöviçler ve mandalina bir güzel gitti mi. Yanına da bir ayran diyeceğim geldi ama Amerikan hayatındayız ya kahvelerimizi almış bulunduk. Etrafta ördek mi istersin, papağan mı, güneş mi su mu. Tabii ben sabahınan çıkmışım buzdan, o sebeple mutluluk sarhoşuyum. Gelsin ordan yansıma fotoğrafları, gitsin kuşların kanat çırpışları falan fıstık derken sandöviçler bitti. Eee şimdi ne yapacağız? Bastık gittik Winter Park'a.
|
Lake Eola
|
Rollins College kampus |
|
Anam adı kış parkı da ortada kış yok. Golf oynayan amcalar, geniş kırlık alanlar, göllere bakan evler, ağaçların arasından sızan gün ışığı falan derken arabayı park ettik bir yere. İkinci aşama kıyafet değişimiyle ortama uyalım diye arabanın içinde eğile kalka eteğe, şorta geçiş yaptık. Yürüye yürüye bir caddeye geldik.
İlla bir memleket girecek ya işin içine Alaçatı mı Bodrum Merkez mi? Kahvecide ziyaret ettiği yerlere gittiği gün deprem olan ve bu nedenle Türkiye'ye gitmek istemeyen, sanırsak bir din görevlisi olan amcadan "couple" olarak iltifat alıp "God bless you" yani "Allah sizi nazarlardan saklasın" duamızı da alarak, elimize yine kahveleri, bu kez buzlu olanları yük ederek, dükkanlar ve restoranlar arasında yürürken bir üniversitenin göl kenarı kampüsüne ulaştık. Rollins College.
Yeşillik, ağaçlar, göller, güller falan derken ben yine tabii bir ara esmer Şeker Kız Candy'e bağladım. Hani mevsim müsait olsa Heidi diyeceğim de güller falan işin içine girince Candy daha iyi oldu. Derken gel şu iskelede oturalım dedik. Sükunet, arada bir geçen balıkçı kayıkları, sessizlik, ışıl ışıl göl falan bir amca geldi. Arkamızda duran tek şezlonga oturdu. T-shirtü falan çıkardı güneşlenmeye koyuldu. Ben böyle gözleri kısmışım güneşten, ufka bakıyorum, arada bir suya iniyor gözlerim. Sudaki kıpırtılar, mutluyum, varoluşu falan düşünüyorum adam ğğöhöhööhhüüü diye göle bir balgam fırlatmasın mı. Hasbinallah dedim. O kadar yol tepmişiz, zaten uykusuzluktan yarı da güneşten sarhoşum, adama laf etmedim hasta falandır belki dedim konsantrasyonu yeniden topladım. Yine yaptı. Kalktık yürüdük, kampüsteki hocaları, lojmanlarını (artık öğrencilik bitti ya otuzlu yaş hayalleri) filan kaynattık.
|
Lake Virginia, Orlando'nun kuzeyi, Winter Park |
|
Lake Virginia kıyısı
Adam hariç her taraf bir stüdyo atmosferinde olduğundan karşımıza bir de düğün ve şoförlü bir Rolls Royce'a binmiş Asyalı gelin ve damat çıktı. Onlar arabadan inip kilisenin kapısına doğru geçerken ben üçyüz metre ilerden elimde telefon fotoğraf çekmeye koşuyorum. Koşuşumu gören şoför amca bana uzaktan gülümsedi. Gelini boşverdim seni çektim amca dedim. Zum yapa yapa çektiklerimi gösterdim. Dur hele dedi. Geç arabanın yanına şöyle seni çekeyim. Çekti sağolsun. Dedim şurda kocam var, ilerde telefonuna bakan, onu çağıram da beraber çekilek. Ö. geldi geçin yanyana da ikinizi çekeyim dedi. Adam gururlandı. Prensesmişim havalarında elimi tuttu falan böyle hoş anlar. Teşekkürümüzü ettik, geline ve damada da "kangruculayşıns"ımızı çaktık ordan Heidi ve Peter olarak ayrıldık ve kalacağımız International Drive'a gitmek için arabamıza yürüdük.
|
|
Rolls Royce, Gözde ve şoför amca (anne adam gerçek :) Bu notı düşmek zorundaydım çünkü annem Madam Tussauds'nun önünde çekildiğimiz Morgan Freeman'lı fotoğraftan bu yana kimle çekilirsem çekileyim gerçek mi diye soruyor :) ) |
|
Winter Park muhitindeki evlerden biri |
|
Lake Virginia kıyısında yürüken |
International Drive ve bir sonraki günkü Universal Studios maceramız gelecek yazımda sayın ve sevgili okuyucular. Sağlıcakla kalın, güneşli günleriniz bol olsun. Kışın ortasında yaz gününüz olsun. AMEN.
Gözde Ç.
*Çok sevgili bir arkadaşımız "ezberbozan" geziler yapmayı sevdiğini söylemişti. Hakikaten de kendisi uzun, macera dolu ve sıradışı seyahatlere çıkıyor. Ben de ona özendiğimden ve bizim geziler de ezberden biraz hallice olduğundan kendimizle alay edercesine bu lafı şey ettim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder