24 Kasım 2010 Çarşamba

aynı hikayeden sıkılanlara yeni alternatif: behzat ç.:yeni orta sınıfın bilinçaltı



Cinayet ve polisiye romanlar yazan Emrah Serbes'in kahramanı Behzat Ç. nasıl oldu da bir dizi kahramanı olarak ortaya çıktı bunun hikayesini tam bilmiyorum. Çünkü o kimilerinin deyişiyle bir "anti kahraman" ve hayranlıktan öte izleyicide başka duygular uyandıracak bir kahraman portresi. Son günlerde dizinin reyting değerleri, şiddet içermesi ve reytingleri yüzünden yayından kaldırılmasıyla çeşitli mecralarda tartışılmasının yanısıra bu dizinin çokça gerçekçi ve iyi bir yapım olarak algılanması da beni bu yazıyı yazmaya itti. Sıkça günleri değiştirilen dizi bildiğimiz başka dizilere benzemeyişle, karakterlerin repliklerinden giysilerine, suratlarındaki sakaldan bakışlarına, bedenlerinden konuşmalarına, mekanların çeşitliliği ve gerçekliliğine Behzat Ç., orta sınıfların rüyası olabilecek bir atmosferi barındırmıyor. Olsa olsa kabus olur. Belki işte tam da bu yüzden onu bazılarımız izlemek istiyor ve izledikçe hayranlıktan ve dizi türüyle bağdaşlaştırılan popüler kültür ve hayatın kaygılarından uzaklaşıp uyuşmuş gibi olma söyleminin aksine tuhaf dürtülerle bizi başbaşa bırakıyor. Her bölümde ayrı bir cinayetin çözüldüğü bu dizide ölüm var, öldürme var, insanlık denen olgunun kavgası ve karmaşası var ve duyguların çıplaklığı var. Kısacası sanki bir duygunun bir sonucu olurmuş gibi bir algıdan öte hayatın kompleksliği ve bunun karşısında duyulan öfke, çılgınlık, saflık, aşk, intikam, çarpışma ve çatışmalar var. Bu nedenle bir dizi ile bir sanat eserini ayıran o çizgide yer alıyor Behzat Ç. "Öylesine hakiki ki, öylesine gerçek..." ve karşısında merak duymanın ötesinde ürküyoruz belki.


Bu dizi ekranlarda başlayacakken sıkı ekşi sözlük takipçisi C.Ö. çok heyecanlıydı ve beni de diziyi izlememiz gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyordu. İlk kez baktığımda ne yalan söyleyeyim şöyle bir yorum yapmıştım. "Yok abi olmuyo ya ekran bu yani ne de olsa biraz ışığı olan adamları güzel kadınları istiyo. Bu adamları mı izleyeceğim pis pis. Zaten sıkılmışım hayattan." Belki bu yazı başlangıçtaki yorumumla çakışacaktır ya da tam aksine- benim de beklediğim gibi- aslında yazımın temel fikrini kuvvetlendirecektir.


Behzat Ç. bir amir. Polis. Bir ekibi var. İtiraf etmek gerekirse pek de hazetmediğimiz ve başımız belaya girerse görmek istemeyeceğimiz ve nefret uyandıracak cinsten bir adam. Çünkü öfkesiyle ne yapacağı belli olmaz ve polis olduğu için de belki şu ana kadar duyduğumuz haşin ve şiddet yanlısı halini sonuna kadar sürdürebilecek olmasından dolayı nefret duygularımızı kışkırtan bir kötülüğe sahip. Aslında romanalrın yazarının bir röportajında dile getirdiği gibi bu adamın neden kötü olduğunu biz izliyoruz ve buna cevap bulmaya çalışıyoruz izlerken. Bu cevabı aramaya alışık değiliz. En azından dizi izlerken. Biz garip bir püriten ahlakla yetiştirilmiş 80 kuşağı gençleri güzel kızlar görmeye, aldatmalara, zengin ve fakir arasındaki ayrımların aşk hallerine alışmışız. Kolaylıkla cevabını verebildiğimiz veya neyin ahlaklı neyin ahlaklı olmayan olduğuna karar verebileceğimiz, insanların zaaflıklarını ve biraz da kendimizin göze alamadıklarını ekranda ya da perdede izleyip bunlardan haz alan insanlarız. Şimdi ise hazın ötesinde bir durumla karşı karşıyayız.

Öncelikle dizi izlemek seçme işidir. Evde oturan insanlar dizi izler. Dizi yemek masasında izlenir, çay içerken izlenir, örgü örerken veya ne bileyip çocuğun altını değiştirirken kulağa çalınır ve üzerine çokça emek harcamak gerekmez. Bakmayın siz Aşk-ı memnu takipçilerinin bir yıl boyunca her Perşembe'lerini diziye ayırdıklarına. Reklam aralarında yapılması gereken ev işleri sürdürülse bile meraklarını takip etmekten ve aslında cevaplarını bildikleri soruları bulmaktan öte bi şey yapmazlar. Yapmadılar. Yapmadık. Behzat Ç. bu yönüyle diğer dizilerden ayrılıyor. Çünkü, içimizdeki şeytanları ilk kez ham halleriyle- yani boyanmadan, çarpıtılmadan ve üzeri süslenmeden yalın ve berrak izliyoruz.

Soyadı noktayla biten ve asla bilinmeyecek olan bir adamın ve çevresindeki kimi gecekonduda yaşayan ve diğer polislere gerektiğinde direniş gösterebilecek olan, kimi işsiz kalan bir babanın dramını sonuna kadar yaşayan, kimi üniversite mezunu olup hayata karşı tecrübesizliğiyle her sorunun cevabını kitaplarda arayan polisleri izliyoruz. Biz polisleri böyle bilmezdik. Behzat Ç. ve ekibi ne Yılan Hikayesi'ndeki Memoli'ye ne de Arka Sokaklar'daki komiserlere ne de satranç oynayan Kanıt dizisindeki komiserlere benziyor çünkü. Bu tezatlığını da belki başlığıyla bile dile getiriyor. "Behzat Ç.: Bir Ankara polisiyesi". Mekan Ankara. 60 saniyede bir boğaz köprüsünün ya da boğazda bir yalının görüntüsüyle başbaşa bırakıldığımız İstanbul'da değiliz. Türlü ahlaksızlıkların yine püriten ahlakın taşıyıcısı- çoktan sarsılmış ve delik deşik olmuş aile olgusuyla harmanlanarak iki çift güzel bacakla ve renkli gözle harmanlandığı bir mekandan, yarı kasaba havasında, pavyonların, pavyon kadınlarının gerçek hayatlarının, her an evi yıkılacak diye bekleyen gecekonduluların, işçilerin yaşadığı mahallelerdeyiz. Yok mu bu cinayetler dünyasının başka sakinleri? Elbette var. Ve yer yer onlar da "Çankaya bebesi" olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu yüzden Behzat Ç. nin kurmaca dünyası sahip olunmak istenip gıptayla bakılan bir orta sınıf hayalini değil, ortanın altının kederlerini, ızdıraplarını ve gerçekliğini ortaya koyduğundan olduğu yeri kaybetmekten korkan orta sınıfların bilinçaltına dönüyor. Ne iş yaparak geçindiğini bilmediğimiz insanların kurmaca dünyalarından, borç ödeyen, kredi alan, evinde bir kanepesi olup duvarlarında asılı poşetlerde eşyalarını saklayan insanlara götürüyor. Hayalleri yıkılan insanların hayal kurmayı bırakıp gerçekliklerinde ne denli mücadeleler verdiğini sergiliyor. Bu yüzden de varolana karşı muhalif bir tavrı var. Cinayetlerin arkasından her şeyini kaybeden insanlardan öte her şey dediğimiz şeyin olmadığı dünyalarda insanların nelerini kaybederek ya da nelere hiç sahip olmayarak yaşadığına tanıklık ediyoruz.

Bu yüzden zor bir iş Behzat Ç. yi bir dizi olarak izlemek.
Her ne kadar "böyle polis olmaz olsun; yayından kaldırılsın" diyenler olsa da ben hakikatle yüzleşmenin yine de iyi bir şey olduğu kanaatindeyim. Her ne kadar "lan"lar ve küfürler bolca olsa da oyuncular gerçekten çok başarılı. İyi seyirler...

1 yorum:

  1. emrah serbes'e bayılan biri olarak, dizinin epeyi light olduğunu düşünüyorum. emrah serbes okumanı hararetle öneririm gözde'ciğim...

    selamlar,
    mb


    ps. blogun çok güzel. ancak şimdi gördüm.

    YanıtlaSil