21 Aralık 2010 Salı

ay tutulurken... göklerde aramaya devam mı etmeli?



Bugün Amerika kıtası 456 yıl sonra 21 Aralık gündönümü ile Ay tutulmasını aynı anda yaşıyor(muş). Ay tutulması denince benim tüyler diken diken ve astrolojim tavan yapıyor. Niye derseniz yıllarca ay manyaklığı olan birisiydim. Odamın tavanına gökyüzü haritasını açıp takımyıldızı benzeri fosforlu yıldızlar yapıştırıp ortasına da hilal ayımı yerleştirmiş, oda aydınlatmamı da satürn vari seçmiş idim yıllar önce. Yatağımdan ilk kalktığımda gördüğüm ay şeklinde aynalar ve kenarında ay olan fotoğraf çerçeveleriydi. Bir de dore, bir arkadaşımın Venedik'ten getirdiği alçıdan ay odamın en güzel yerinde asılıydı. Elbise dolaplarımı içinde de lise yıllarımdayken hocalarımın yeşil filtreyle çektiği bir ay fotoğrafı dururdu. Zaten pek çoğumuz az biraz şiir, edebiyata meraklıysa bu gök cisimlerine ayrı bir sempati duyar yıldızların konumundan yalnızılığına atfeder, ayla güneşi sevgilelere benzetir falan filan. Şimdi biz de böyle yıllardan geçtik elbet. İçinde ay geçen şarkıları ezbere bilip, mehtaba daldık. Gelgitleri izlerken sevgili düşünüp, tutulmalara hapsolup daha da tutulduk. Fakat ay benim için ilk gizemini, şanslı geçirdiğim lise öğrenciliğim sırasında kaybetti. Çünkü ona teleskopla bakma şansına erişenlerdendik. Teleskop firması sağ olsun böyle çok tanıdık bildik simalara kataloğunda yer vererek bir de onları numaralandırmıştı. Teleskop- biraz da büyükçeydi- açıldığında uzaktan kumandasından bu gök cisminin kodunu tıkladığınızda kendiliğinden ayı bulurdu. M45 miydi neydi yanlış hatırlamıyorsam. Bas M 45'e ay çıksın karşına. Oldu mu şimdi ama? Biz onu efsane yapmışız "güneşim, ayım sana ışık olsun" demişiz- bi anda gözlem objemiz oluyor. Olmadı tabii olamadı. Sonrasında daha geceler boyu damlara tırmanıp, doğuşunu görüp şaşırdım. Mahzun halimi, ağrılarımı ona bağladım. Ah dolunay! Şimdi ay tutulmaları haber olup geçiyor, çok çok astroloji sistelerinde burcumuz üzerinde dönerek hayatımızı kurcalıyor. Ben yine de bu şehir karmaşasından uzak bir yerde olsam bütün gece onu izler, yeniay vakti de yokluğunda özlerdim. Ufuksuz bir şehirde yaşıyorum artık malum. Ay dediğini Bugün de şu tutulma haberlerini okuyunca aklıma bir anım geldi. Paylaşayım dedim. Söyledim ya şanslı bir öğrencilik hayatım oldu ve lisemizde teleskop, müfredatımızda da seçmeli bir astronomi dersimiz vardı. Kartal nebulası senin, cassiopea benim kadir cinsinden parlak çocuklardık. Şansa bakın ki okulun teleskobunun bulunduğu kubbenin tepesinde pek çok kızdık. Bir gece böyle terasında kubbenin yıldızları gözlemliyoruz. Işık kirliliği yaşamayalım diye de aysız bir gece. Yani çokça da aydınlık değil. Böyle üç dört kız göğe bakıyoruz. Teras da öyle çok yüksekte değil. Okul da böyle-şimdi biraz değişmiş olsa da- kendi halinde insanların ve delikanlıların yaşadığı bir mahallede. (Önceden yoksul evler de vardı şimdi sokak okulun oldu ay balam) Biz bakarken aşağıdan da delikanlı sesleri yükseliyor. Anneannem gözlem yapan beni gözleme yiyiyor zannediyor öyle bir çağdayız zaten. Neyseciğime bu oğlanlardan biri ansızın bağırmaya başladı:




" Kızlaaaaaaaar! Kızlaaaaaaaarrr! Göklerde aramayın la boşuna. Biz yerdeyiz"


Bu da böyle bir anımdır.


Göklere selam olsun!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder