4 Aralık 2010 Cumartesi

Komşumuz flütçü mü? Yoksa bir ilkokul bebesi ve blok flüt kombinasyonunun mu kurbanıyız?


Pazar günü evde oturuyorum. Evde benden başka birinin olup olmaması değil, kulağıma çalınan seslere takılmış haldeyim. Merdivenden inip çıkanlar, banyodan gelen matkap sesleri, gıcırtılar, torunlarla doluşmuş yan komşu evinden yükselen çığlıklar, balkonda çamaşır asan kadının çarşaf çırpmaları, artan sifon sesleri, çamaşır makinalarının sıkma fazları... Malumunuz pek de yalıtımı olan evlerde oturmuyoruz. İşte tam burda duuuuur! Bu sesleri kimler duyar kimler duymaz? İşte hep bu ilgimi çekmiştir. Yılmaz Erdoğan'ın Neşeli Günler filminde yalnızca kullandığı mekanları ve özellikle de Yılmaz Erdoğan'ın canlandırdığı ve borçları için alışveriş merkezinde Noel Baba olmak zorunda kalan karakter ve karısının yaşadığı gecekondu. Peki ama neden bu gecekonduya takıldım. Çünkü bu gecekonduda seslere karşı özen Pazar dinlemiyor. Varlıklıların dünyasında herkesin ayrı odası varken bu sözkonusu çift, bacanakla aynı gecekonduyu paylaşırken sevişmelerini bile günlerce erteliyor çünkü arada yalnızca kartonplak var. Sınıf yükseldikçe aradaki mesafeler de betonarmenin kalitesiymiş, izolasyonmuş, yok ses geçirmez ses duvarıymış, her odada bi televizyonmuş derken oldukça yapay ama bir o kadar da sağlam olunca yalnız ve yalnız yaşamlar bir hayli mümkün.
Gelgelelim bizim orta karar evimize. Abicim bi oturayım dedim Pazar günü. Yukarıda saydığım sesler bir yana, bir flüttür gidiyor. Böyle "aaaa ne güzel ya biz de çalardık"lardan "bu ne ağabey bitmek bilmedi"ye sonrasında da "kim len bu kim kim kim?"lere evrildim. Hepiniz bilirsiniz blok flüt diye bir enstruman ilkokul ve hatta ortaokul yıllarının müzik derslerine ve sonrasına da damgasını vurmuştur. Büyükler zamanında mandolin çaldığını söyler dururdu fakat mandolinden blok flüt enstrumanına nasıl ve ne zaman bir geçiş olduğunu hiç öğrenemedik. Şunu biliyoruz ki "Öğretmen okulu" denen oluşumlar hala hayattayken öğretmenlerimiz bu okullarda bu enstrumanı çalmayı ve çalmayı öğretmeyi de öğrenmişler. Böyle hatırlarsanız nota kitaplarımızda çok acayip şarkılar olurdu. O şarkıları çalıp özellikle de bütün parmaklarınızı aynı anda doğru kapatmayı başararak do sesini çıkarabilirseniz ve sonrasında da çalıdğınız notayı solfejinizle de doğruyabilirseniz beşi çakardınız! Do do sol sol la la sol fa fa mi mi re re do.... Sonrasında da ortaokul vesaire öğrenciliği Süper Baba dizisine denk gelenler "bana bi masal anlat baba" falan çalmaya çalışırdı. Benim de parmaklar küçüktü haliyle ama gayet de başarılı çalardım. Hatta milletin duruma göre Helvacıoğlu'su Yamaha'sı falan varken bende annemin ahşaptan yapılma ve yünden örülme bir kabı olan flütü vardı. Ortaokul veletleri ortalığa tükürük saçmaya çalışırken bu enstrumanla olan hoş anılarımın küçük bütçeli "ev sıkıntısı" adlı filme dönüşeceğini nerden bileyim. Çocuk mu adam mı çalan diye gelgitler yaşarken dikkat edersiniz ki çocuğun cinsiyeti yok adamın var. Niyeyse üst komşumuzu bildiğimden ve kendisi orta yaş üstü bir kadın olduğundan yalnız başına blok flüt çalmayacağını varsaymış olmalıyım ki alt kattaki öğrenci olduğunu varsaydığım komşularımıza sardım. Yok la konservatuar olsa şurda bu kadar da yanlış ses basmaz falan diyorum. Ben konservatuarlıyım ve kulağım süper ya o bakımdan. Çocuk olsa niye bu bilinmedik klasik Batı müziği tadında eserleri çalsın. Do do sol sol la la sol fa fa mi mi re re do çalsın. Yani çiçekli bahçemizin yollarında koşarken. Neyse sonra düşündüm sana ne abi? Bu da bir zevk, bu da bir tını hayatında dedim. Gittim bi çay koydum. Sokağı izlemeye başladım ve iki üç ay önce Casio marka 4 oktavlık orgumda neler çaldığımı hatırlayıp koptum. Samanyolu forever. Acaba alt kattakiler benim hakkımda ne düşündü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder